Editörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın yaptığı Özgürlük Gündemi’nde bu hafta Doç. Dr. Ali Rıza Çoban “Evli Kadının Soyadına İlişkin Taslak Düzenleme”, Ömer Faruk Şen “Milletvekillerinin Sessizliği” ve Çağın T. Eroğlu ise, “Bakan Şimşek’ten “Kripto Para Kanunu” Güncellemesi” başlıklarını merceğe aldı.
Editör Prof. Dr. Mustafa Erdoğan bu hafta; yaklaşan yerel seçimlere değindi. Partilerin adaylarını açıklamalarının sona geldiğini söyleyen Erdoğan, en fazla merak edilenin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için AKP’nin adayı olduğunu ve AKP’nin eski Çevre Bakanı Murat Kurum’u aday gösterdiğini hatırlattı. Erdoğan, “Bunun üzerine sıcağı sıcağına yapılan bir kamuoyu yoklaması görevdeki Başkan İmamoğlu’nun AKP’li Kurum’dan sadece 6 puan kadar önde gittiğini ortaya koydu. AKP adayının daha ilk günden İmamoğlu’na bu kadar yaklaştığı düşünülürse, iki ana adayın arasındaki bu farkın zamanla büyük oranda kapanacağı tahmin edilebilir. Öyle görünüyor ki, CHP diğer muhalefet partilerinden bir kısmının desteğini alacak bir girişimde bulunmazsa, İstanbul’u kaybetme ihtimali vardır. Bu durum CHP’nin yeni yönetiminin -ve İYİ Parti’nin- Kemalist tabanın baskısıyla genel seçimler öncesinde oluşmuş olan muhalefet ittifakını sürdürmemekten vazgeçmelerinin doğru bir strateji olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir” dedi.
Doç. Dr. Ali Rıza Çoban ise, “Evli Kadının Soyadına İlişkin Taslak Düzenleme” başlığında Hükümet tarafından hazırlanan 8. Yargı Reformu paketinde yer alan düzenlemede evli kadının önceki soyadını tek başına kullanmasına yine izin verilmemesine değindi. Çoban, “Düzenlemenin gerekçesinde ailenin önemine vurgu yapılarak, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmalarının, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabileceği, çocuğun hangi soyadını kullanacağının ayrı bir tartışma konusu haline geleceği ve bu durumun, Türk toplumunun temeli olan aile bütünlüğüne zarar verebileceği iddia edilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmünün yeniden düzenlenerek evlenen kadının kocasının soyadını alacağı, ancak dilerse kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabileceği belirtilmiştir” ifadelerini kullandı
Çoban şöyle devam etti: “Eğer öngörülen hüküm bu şekilde kabul edilirse, hem Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı nitelikteki iptal kararına uymayarak Anayasanın 153. Maddesi ihlal edilecek, hem de devletin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinden kaynaklanan uluslararası yükümlülüğüne aykırı davranılmış olacaktır. Bir süredir yoğun olarak yaşanan devlet organlarının ulusal ve uluslararası yargı kararlarına uymaması yönündeki pratik, parlamentonun bu kanunu kabul etmesi halinde yeni bir boyut kazanacaktır. Anayasaya uymayı reddeden devlet organları arasına Meclisin de katılmasıyla doğası gereği hukukî bir organizma olması gereken devletin, bu vasfını kaybettiğini ileri sürmek abartı olmayacaktır.”
“Milletvekillerinin Sessizliği” başlığıyla Ömer Faruk Şen, 2018 yılında başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte TBMM’nin önemli bir işlev kaybı yaşamaya başladığını belirtti. Yürütmenin sorumluluğunu parlamentodan bağışık kılan bu sistemin milletvekillerinin yürütme ile olan ilişkisini kestiğini, dahası parlamento içindeki faaliyet alanını daha da daralttığına dikkat çeken Şen, “Demokrasilerde seçildikleri seçim çevresinin sorunlarını gündeme taşımak, konuşmak, soru sormak, yürütmeyi denetlemek milletvekillerinin öncelikli görevleri arasında yer almaktadır. Ne var ki, Türkiye’de milletvekilleri, kendilerine oy veren seçmenlerin kaygılarından bağışık olarak, daha çok parti lideriyle ilişkisine odaklandıkları bir tutum içinde görevlerini ifa ediyorlar. Milletvekillerinin sessizleşmesi ve TBMM’nin işlevini yitirmesinin son yıllarda daha belirgin hale gelmesinde başkanlık sistemine geçilmesinin büyük bir payı olmakla birlikte, temel sorunun milletvekillerini “seçilen” değil “atanan” kişiler haline getiren Siyasi Partiler Kanunu olduğunu belirtmek gerekir” dedi.
Türk demokrasisini canlandırmak için başta Siyasi Partiler Kanunu olmak üzere ilgili mevzuatın değişmesi gerektiğine vurgu yapan Şen, “Bunun için salık verdiğimiz kurumsal değişimin birkaç yıl önce AKP’nin kamuoyunda tartıştığı dar bölge çoğunluk sistemini ima etmediğini belirtmek gerekir. Her ne kadar dar bölge çoğunluk sistemi seçmen ile vekil arasındaki teması artıran bir sistem olsa da bu sistemin ulusal ve yerel ölçekte temsilde adalet (orantılılık) ilkesine zarar verebileceğini belirtmek gerekir. Yapılması gereken öncelikle partilerdeki lider sultasını sonlandıracak ön seçimin “bağlayıcı bir mekanizma” olarak siyasi partiler sistemimize dahil edilmesidir. Aksi takdirde yalnızca elini indirip kaldıran ve vatandaşların taleplerini dile getirmekten çok Ankara koridorlarında kariyer kovalayan kişiler tarafından “temsil edilmeye” devam edeceğiz!” ifadelerini kullandı.
Çağın T. Eroğlu ise, “Bakan Şimşek’ten “Kripto Para Kanunu” Güncellemesi” başlığında kripto para meselesine değiniyor. Türkiye’de ekonomik krizin giderek derinleştiğini ifade eden Eroğlu, vatandaşın alternatif yatırım arayışlarının da sürdüğüne dikkat çekti. Özellikle açıklanan resmi enflasyon verilerinin vatandaşın günlük hayatındaki tüketim ve harcama pratikleri arasındaki dengesizliğin bu alternatif arayışının en önemli nedeni olduğunu söyleyen Eroğlu, “Önemli bir nokta şu ki, Türkiye’de enflasyon artık hayatımızın bir gerçeği. Ancak resmi enflasyon rakamları ile hissedilen veya alternatif olarak hesaplanan rakamlar arasındaki farklılıklar vatandaş nezdinde yoğun bir belirsizlik hissi yaratıyor. Örneğin 2023 senesi için TÜİK’in açıkladığı resmî enflasyon rakamı %64 iken, ENAG, yıllık enflasyonu %124 olarak hesaplıyor. Resmi rakam ile hissedilen enflasyon arasındaki bu fark da, vatandaşın en azından mevcut finansal durumunu koruyabilmesi için ihtiyaç duyduğu getiri oranının yüksekliğini işaret ediyor” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, geçtiğimiz günlerde kripto paralara yönelik hazırlanacak yeni kanuna yönelik değerlendirmelerde bulunmasını hatırlatan Eroğlu, Şimşek’in taslak aşamasında olan kanunda kripto para varlıkların esaslı bir tanımı yapıldığına dikkat çekti. Ayrıca taslağın önemli amaçlarından birinin de kripto para alım-satım platformlarında yapılan işlemlere yönelik bir denetleme mekanizması olacağını işaret etmesi olduğunu belirten Eroğlu şunları söyledi: “Kabul etmek gerekir ki bugün pek çok gelişmiş ülkede kripto para kanunları konuşuluyor. Kripto para piyasaları özellikle ademi merkeziyetçi ve takip edilemez olmasından dolayı; kara para aklama, dolandırıcılık ve benzeri suç faaliyetleri ile ilişkilendirilebiliyor. Bu gerçeklik, özellikle ülkenin güvenliği ve merkezî ekonominin istikrarı için bir tehlike. Ancak her kripto para yatırımcısının bu alana kaymasının ardındaki sebep, suç faaliyeti değil. Dolayısıyla ülkeler, öncelikle vatandaşın günlük ekonomik hareketlerini etkileyen konularda iyileştirme çalışmaları yapmalı. Türkiye için bunun en önemli yolu enflasyonu düşürmek olacaktır. Kripto para gibi adem-i merkeziyetçi yatırım imkânlarını denetlemek ancak bundan sonra daha isabetli olacaktır.”
Yeni bir Özgürlük Gündemi’nde buluşmak üzere.
Özgürlük Gündemi tamamı: https://oad.org.tr/yayinlar/ozgurlukgundemi/ozgurluk-gundemi-sayi-53/