Kısa adı CEİDizler olan ve Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği tarafından yürütülen ‘Türkiye’de Katılımcı Demokrasinin Güçlendirilmesi: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin İzlenmesi Projesi’nin Yeniden Yüz Yüze: Ara Dönem Buluşması, 7 Aralık Salı günü Ankara’da gerçekleştirildi. Uzmanların katılımı ile gerçekleştirilen farklı oturumlarda, 2020’de başlayan ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından desteklenen proje kapsamındaki beş haritalama raporu tanıtıldı.
Toplantı açılışında konuşan AB Türkiye Delegasyonu temsilcisi Nalan Özdemir, Delegasyon tarafından desteklenen benzer projeleri tanıttı ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında izleme, raporlama ve savunuculuk çalışmalarının önemine değindi. Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) adına konuşan Gülay Toksöz ve CEİDizler Projesi Direktörü Ülker Şener de, CEİD’in hem ülke genelinde hem de yerel düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğinin izlenmesi, raporlanması ve savunuculuk konularında 2017’den beri yaptığı çalışmaları aktardılar. Toplumsal cinsiyete duyarlı hak temelli izlemenin teorik ve pratik olarak yaygınlaşması için proje kapsamında hazırlanan eğitim materyallerini, yapılan eğitimleri, Cinsiyet Eşitliği İzleme Merkezi’ni, 16 tematik alanda hazırlanan haritalama raporlarını ve 9 proje ilinde yapılan iş birliklerini anlattılar.
Ardından, beş tematik alandaki izleme ve haritalama raporu yazarları tarafından tanıtıldı ve benzer konularda çalışan araştırmacıların katkılarıyla tartışmaya açıldı. ‘Kadın Mülteciler ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ oturumunda Cavidan Soykan ve Kristen Biehl proje kapsamında hazırladıkları raporu aktarırken, Kadınlarla Dayanışma Vakfı’nda Özgül Kapdan ise alandaki tecrübelerini paylaştı. Soykan ve Biehl, Türkiye’nin 1951 Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme’nin ilk imzacılarından olmasına rağmen, Avrupalı olmayanları mülteci statüsünde kabul etmediğini belirttiler. Geçici sığınma talebiyle Türkiye’ye gelen topluluklarda kadınların erkeklere göre daha dezavantajlı olduklarını, genellikle göç kararında söz sahibi olmamalarına rağmen, göçün yarattığı travmalardan en çok onların etkilendiklerini vurguladılar.
Özgül Kapdan ise bu konuda yaptığı saha çalışmalarından aklında kalan en acı anının, bir mültecinin “Niye bizi sevmiyorsunuz?” sorusu olduğunu aktararak, “Mülteci ve sığınmacı kadın ve çocukların koruyucu ve önleyici hizmetlerden faydalanmalarının sağlanması için kafamızdaki sınırlardan kurtulup göçmen kadınları aramıza almalıyız” dedi.
‘Adalete Erişimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ oturumunda Gülriz Uygur ve Nadire Özdemir hazırladıkları raporu sundular. Uygur ve Özdemir, İstanbul Sözleşmesi’nin hayati önemine vurgu yaparak, “Bu Sözleşme gereğince devletin dört temel ödevi, yani politikalar oluşturma, önleme, şiddete uğrayanı koruma-güçlendirme ve şiddet uygulayanı kovuşturma ödevleri, kadınların adalete erişiminin başlıca temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu anlamda kadınların adalete erişimi bu konuda politika oluşturulmasından başlayıp, yargılama süreci ve sonrasına kadar yapılacak bir dizi tedbiri gerektirmektedir. Bu anlamda İstanbul Sözleşmesi geniş anlamda adalete erişimin başlıca örneğini oluşturmaktadır” dediler.
‘Yoksulluğun Önlenmesi, Sosyal Koruma ve Sosyal Yardımlarda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ oturumunda Seçil Kaya Bahçe ve Emel Memiş raporu aktarırken, Hacer Foggo Derin Yoksulluk Ağı’nın alandaki tecrübelerini paylaştı. Kaya Bahçe ve Memiş, yoksulluğun, şiddet gibi cinsiyetçi bir olgu olduğunu hatırlattıktan sonra, bunu ortadan kaldıracak sosyal koruma politikalarının yoksulluğun cinsiyetçi niteliğini gözetecek şekilde tasarlanması gerektiğini eklediler.
Derin Yoksulluk Ağı’ndan Foggo ise derin yoksulluğun, diğer yoksulluk türlerinden farklı olarak, sistematik bir şekilde ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalan, temel haklarına erişemeyen, kaynaklara adil bir şekilde ulaşamayan kişilerin yaşadıkları bir tecrübe olduğunu ve çoğunlukla kuşaktan kuşağa aktarıldığını belirtti.
‘Erkekler, Erkeklikler ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ oturumunda Murat Göç-Bilgin raporu aktarırken ve Atilla Barutçu farklı çalışmalar hakkında bilgi verdi. Hem Göç-Bilgin, hem de Barutçu, eril failliğin görünür kılınmasının, erkeklerin de feminist ve quir gündemin bir parçası olmalarının ve ayrıcalıklarından vazgeçmelerinin cinsiyet eşitsizliklerinin ve bundan kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılmasında en önemli adım olacağını vurguladılar.
Ezgi Pehlivanlı Kadayıfçı ve Gökçe Bayrakçeken tarafından gerçekleştirilen ‘Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik Alanlarında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ oturumuyla etkinlik sona erdi. Bu oturumda en fazla dikkat çeken tespitlerden biri, bilim ve teknolojinin rekabete dayalı, sosyal etkileşimden uzak, içe dönük ve kendini adamayı gerektiren eğitim ve iş alanları olarak görülmesiydi. Bu özelliklere ancak erkeklerin sahip olabileceğine ilişkin güçlü toplumsal normlar ve kalıp yargılar kadınları bu alandan uzak tutuyordu. Öte yandan, kız çocuklar oğlan çocuklardan okuma alanında daha başarılıyken, matematik ve fen alanlarında tersi geçerliydi.
Buluşmaya, proje illeri olan Adana, Ankara, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Mersin, Samsun ve Trabzon’dan temsilciler, üniversitelerden, sivil toplum kuruluşlarından, meslek odalarından, yerel yönetimlerden toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışan uzmanlar ve bağımsız araştırmacılar katıldı.