Maya Vakfı ve Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu tarafından düzenlenen “Eğitimde köprüler kurmak: Suriye ve bölge ülkelerin durumu” paneli Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirildi. Mülteci çocukların eğitimi konusunda sivil toplum, özel sektör ve kamu ortaklıklarının tartışıldığı panelde Maya Vakfı’nın iki yıldır Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte üzerinde çalıştığı “Travmaya Duyarlı Okullar” projesi büyük övgü aldı.
Avrupa Birliği’nin 24-25 Nisan’da düzenlediği“Suriye ve bölgenin geleceğini desteklemek” isimli iki günlük konferans çerçevesinde düzenlenen panelin ana konuşmacıları, Türkiye’nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi büyükelçi Faruk Kaymakcı, Maya Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Esra Özsüer, Küresel İş Koalisyonu Eğitim İcra Kurulu Başkanı ve eğitim projelerine desteği ile bilinen uluslararası sivil toplum kuruluşu TheirWorld’ün kurucusu Sarah Brown ve Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu Başkan Yardımcısı milletvekili Javi Lopez’di. Panelde Suriye, Türkiye ve Ürdün’de çalışmalar yürüten Maram Vakfı Direktörü Yakzan Shishakly, Worldwide Tribe Kurucusu Jaz O’Hara ve Relief Internaional Ürdün bölge direktörü Claudio Colatoni ve akademisyen Dr. Christina Bache da bu kapsamdaki saha çalışmalarından iyi uygulamaları ve yenilikçi önerileri paylaşarak konferansa önemli katkılarda bulundu. Avrupa Parlamentosu Türkiye Formu Genel Sekreteri Laura Battala Adam tarafından yönetilen panele, mülteciler için insani yardım ve eğitim alanında çalışan bir çok organizasyondan profesyoneller ve AP milletvekilleri katıldı.
Büyükelçi Kaymakcı: Suriyeli çocukların okullaştırılmasının psikolojik boyutu çok önemli
AP Türkiye Forumu Başkan Yardımcısı Javi Lopez’in “hoşgeldin” konuşmasından sonra söz alan büyükelçi Faruk Kaymakçı “Göçle gelenler dışında şu ana kadar Türkiye’de doğan 250 bin Suriyeli çocuk var. Türkiye şimdiye kadar Suriyeli mülteciler için 30 milyar doların üzerinde para harcadı. AB de bu yükü paylaşmaya çalışıyor. 3 milyar Euro garanti ettiler ancak bu paranın henüz 1.9 milyarlık kısmı kullanıldı. Bu Suriyelilere AB’den en kolay direk aktarılan paraydı ama yine de yeterli hızda değildi” dedi. Türkiye’nin Suriyeli çocukların eğitimi için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını belirten Kaymakcı, bu alanda sivil toplumun desteğinin önemine ve tamamlayıcılığına değinerek “Bu günkü ev sahibimiz Maya Vakfı’nın yaptığı işleri görüyorum. Suriyeli çocukların hem geçmişleri, hem de şimdi içinde yaşamak zorunda kaldıkları şartlar düşünüldüğünde okullaştırılmalarının psikolojik boyutu çok önemli. Psikolojilerini düzeltmeden sosyal uyumlarından bahsedemeyiz” dedi.
Özsüer: Çocuklar ancak okullarda birlikte oynarsa dışarıda da birlikte olabilir
Büyükelçi Kaymakcı’dan sonra söz alan Maya Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Esra Özsüer de yaptığı konuşmada vakfın Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte 2 yıldır üzerinde çalıştığı ve iyi uygulama örneği olarak gösterilen “Travmaya Duyarlı Okullar” projesinden bahsederken Suriyeli çocukların Türkiye’ye sosyal uyumu konusunda gördükleri en önemli açığın psikososyal destek olduğunu belirterek “4 yıldır sahada psikososyal destek alanında çalışmalar yürütüyoruz. Başladığımızda bu alanda çalışan çok kurum yoktu. Hala da yok. Biz de zaten en başında bu konudaki boşluğu ve ihtiyacı görüp harekete geçtik. Klinik psikologlardan bir ekip oluşturduk. Alanda yaptığımız çalışmalar sırasında belirlediğimiz bu ihtiyaç, Suriyeli çocukların git gide daha fazla okullaşmasıyla geçici eğitim merkezlerine ve oradan devlet okullarına yayıldı. Milli Eğitim Bakanlığı Suriyeli çocukların okullaşması için elinden geleni yapıyor. Biz de sivil toplum olarak, yenilikçi yaklaşımlarla uzmanlığımız doğrultusunda elimizden geldiği kadar Milli Eğitim’in çalışmalarına bütünleyici katkılarda bulunmaya çalışıyoruz” dedi.
Travma geçmişi bulunan çocukların yaşadığı öğrenme güçlüklerinin dil bariyeri ile de birleşince sosyal uyumlarını güçleştirdiğini söyleyen Özsüer, “Travmaya Duyarlı Okullar Projesi kapsamında sosyal uyuma yönelik yaptığımız çalışmalarda, ilk önce çocukların travmalarıyla ilgilenmeye çalışıyoruz. Temel amaç öğretmenler, aileler, hizmetliler, idareciler ve psikolojik danışmanlara verdiğimiz eğitimler ve düzenlediğimiz seminerler ile okulları çocuklar için “travma güvenli” hale getirmek. Etraflarında travma farkındalığı yüksek ve güvenli bir ekosistem yaratmak. İkinci adımda bu ekosistemin toplumsal etkilerinin ev sahibi topluluğa yansıması için çalışmalar yapıyoruz. Zira çocukların ve ailelerin travmalarından birlikte yaşadıkları, öğrenim gördükleri çocuklar ve aileleri de etkileniyor. Üçüncü adımdaysa toplum merkezli bir yaklaşımla sosyal uyum hedefine yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Çocukların ancak okullarda birlikte oynamalarını sağlayabilirsek, dışarıda da birlikte oynayabilirler” dedi.
Suriyeli çocuk ve gençler ile ilgili konuşmalarda sıkça “kayıp nesil” vurgusunun yapıldığına dikkat çeken Özsüer “Biz yaptığımız çalışmalarda bu çocukların “kayıp nesil” olmamak için ellerinden ne geliyorsa yaptıklarını görüyoruz. İmkan verilirse potansiyellerini en üst seviyede kullanıyorlar. Dolayısı ile eğitim, dezavantajlı durumları düşünülürse diğer yaşıtlarıyla aralarındaki eşitsizliği gidermek için ellerindeki tek fırsat. Bu fırsatı rahatça kullanabilmelerinin önünü açmak için, travmalarıyla baş edebilmeleri için onları destekliyoruz. “Kayıp nesili” ve ev sahibi toplumlar için getireceği problemleri ancak böyle önleyebiliriz diye düşünüyoruz” dedi.
Brown: Eğitim için okula gelen çocukların eğitime hazır değil
Eşi Britanya eski Başbakanı Gordon Brown ile birlikte kurdukları TheirWorld isimli sivil toplum kuruluşu ile uluslararası alanda siyaset, iş dünyası ve insani yardım çalışmalarını buluşturan Küresel İş Koalisyonu Eğitim İcra Kurulu Başkanı Sarah Brown da konuşmasında mülteci çocukların okullaşmasının önemine işaret ederek, “Çalıştığınız bölgeyi eğitimli bireylerden oluşmuş bir toplum haline getirebilirseniz diğer alanlardaki sorunlarınızı da büyük ölçüde halletmiş oluyorsunuz. Nüfus daha bilinçli ve sağlıklı bireylerden oluştuğu gibi bu bireylerin ileride ekonomiye katılımları da daha fazla oluyor. O bölgelerin güvenliği ve huzuru da güçleniyor. Yani herşey eğitime bağlı. Bunların hepsi eğitimle mümkün” dedi.
Konuşmasını Suriye’de savaştan önce her çocuğun eğitim hakkı bulunduğunu ve bu çocukların kendileri için hali hazırdaki eğitim fırsatlarını geride bırakarak geldiğini söyleyerek sürdüren Brown, çoğu Suriyeli ailenin çocuklarına bu fırsatı tekrar sunabilmek için sürekli göç ettiğini belirterek; “Tüm Suriyeli çocukların eğitim hakkına, bu fırsata sahip olabilmesini garanti etmek için çalışıyoruz. Türkiye, Lübnan ve Ürdün bu çocukların eğitime katılımını sağlamak için büyük fedakarlıkla, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Son derece de cömert ev sahipleri oldular ancak sorunun boyutu düşünüldüğünde hala çok fazla ve çetrefilli sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların çözülebilmesi için en önemli şey bu çabaları destekleyecek fonlar. Bakıyorsunuz uluslararası konferanslarda herkes fon sözü veriyor ama bunların nasıl kullanılacağı ya da nasıl verileceğinin yapılandırılması ile ilgili ciddi çalışma ve takip gerekiyor. Tüm dünyadan siyasi liderler bundan 3 yıl önce Londra’da yapılan uluslararasıbir konferansta tüm Suriyeli çocukları okullaştıracaklarının sözünü verdi. O dönemde mali olarak verilen sözler resmi fonların tamamlanması üzerineydi. O paraların ne kadarının eğitime gittiği ile ilgili kimse net değil. 7 yüz bin çocuk için bu sözün tutulmadığını görüyoruz. Öte yandan Ürdün ve Türkiye’de eğitim sistemi ile ilgili bundan iki üç yıl önce olamaz gibi görünen şeylerin bu gün baktığınızda olabileceğini ihtimalini görüyorsunuz. Dediğim gibi tüm bu çerçevede eksik kalansa yeterli fonlar. Bizim tüm eylem çağrımız bu fonların eğitim özelinde ayrılmasını garanti etmek” dedi.
Maya Vakfı’nın Travmaya Duyarlı Okullar Projesi’nde geçtiğimiz yıl öğretmen eğitimlerini destekleyen TheirWorld’ ün bu yıl da programı desteklemek için çalıştığını söyleyen Brown, “Eğitim konusunda ileri gitmenin önünü açacak yenilikçi çalışmalar arıyoruz. Eğitim sistemine dahil olan çocukların başarılarını garanti edecek yöntemler bulmaya çalışıyoruz, Maya Vakfı’nın yaptığı küçücük bir çalışmanın gün geçtikçe büyüdüğünü ve potansiyel olarak daha da büyüyeceğini görmek bizim için bu açıdan çok önemli.
Alanda çalışırken gördüğümüz büyük sivil toplum kuruluşlarının kendilerine verilen fonla genelde ne yapmaları söyleniyorsa onu yaptıkları. Sistem içindeki oturmuş yapı içinde bunu yapmaya itilmeleri, biz bu nedenle sadece savunuculuk yapan bir kurum olmaktan öte pilot projeler de yürüten bir ekip olma yoluna gittik. Büyüklerin yapamadığı şeyleri, küçük sivil toplum kuruluşları ile yapıp; daha yenilikçi yaklaşımları deneyerek, sistem içinde yeni yaklaşımlar üretip başarılı çalışmalar gerçekleştirebiliyoruz. Bir süre sonra bu başarı, çalışmayı sistemin kendisinin de benimsemesini sağlıyor. Türkiye’de bu alandaki ihtiyaçların belirlenmesi ve AB fonları ile dışarıdan gelen fonların kullanımının yönlendirilmesi ile kararın alınması oldukça uzun zaman aldı. Eğitim için dışarıdan gelen fonların nasıl kullanılacağı ile ilgili hala belirsizlik söz konusu ama tam bunun ortasında gördüğümüz, eğitim için okula gelen çocukların eğitime hazır olmadıklarıydı.
Maya Vakfı’nın yaptığı çalışma bu açıdan bizim için çok önemli. Maya’nın çalışmasında beni en fazla etkileyen yapılan işin direkt olarak tabana yansıması idi. Öğretmenler kısa da olsa çok yoğun, çok iyi planlanmış ve etkileri araştırılmış bir eğitimden geçirildiler. Daha etkileyici olan çalışmanın sonuçları ve başarısının Milli Eğitim’deki yerel ve bakanlık düzeyindeki yetkililer üzerindeki etkisiydi.
Zira çalışmanın sonuçları çok rahat ölçülebilir ve dışarıya anlatılabilir. Böyle olduğu ve tabii ki pozitif etkisi çok net görülebilir olduğu için, yöneticiler, bu alanda yeteri kadar kaynak ve siyasi irade olmayan yerlerde bu yenilikçi çalışmaları desteklemek ve sisteme katmak ile ilgili cesaretleniyorlar.” dedi.
Panel konuşmaların ardından katılımcıların panelistlere sordukları sorular etrafında gelişen fikir alış verişleriyle son buldu….